İzzet, Gazze’nin; zillet, bizimdir! Gazze işini yapıyor, İsrail de işini yapıyor. İşini yapmayan, zalimin karşısında mazlumun yanında olamayanlar olarak iki cihanda da zillet üzerimize çökmüş durumdadır. “Elimizden geleni yapıyoruz!” diye kendimizi kandırmanın âlemi yok! Elimizden gelen nedir? Yapmamız gerekenler nedir? İmkânlarımız nedir? Şahitliğimiz çerçevesinde sorumluluklarımız nedir? Kendimizi tekrar tekrar çek etmemiz elzem bir hâl almıştır.

Şehid Yahya Sinvar’ın dediği gibi “Gazze tüm maskeleri düşürecek, herkesin gerçek yüzünü ortaya çıkartacak” düşürdü ve ortaya çıkarttı… 7 Ekim bir inkilabtı, dönüşümdü, aydınlanmaydı, bâtılın aşikâr olup hakkın beyan olduğu, bütün maskelerin düştüğü bir sürecin başlangıcıydı… Bu süreç bütün fasihliğiyle devam etmektedir ve gören gözler için öngörülenden bile daha aydınlatıcı olmuş/olacaktır.

Öyle bir aydınlanma ki; bütün krallar çırıl çıplak ortalığa serildi, yereldeki iktidarların aslında kendi mahallelerinde dahi iktidar olmadığı küresel patronların uşağı olduğu tescillendi. Bütün uluslararası kurumlar çöktü, uluslararası hukuk diye ahlak diye insanlık diye bir şeyin kalmadığına çıplak gözle şahid oldu insanlık. Halklar arasında duyarlı birçok güzel insanın sivil tepkilerine de şahid olduk ama maalesef yenidünyada bu tepkiselliklerinde geçer akçe olmadığını gözlemledik. Sadece bizim ülkemizde değil, bütün İslam topraklarında kendi varlıklarını dayandırdıkları dengelerin sahteliği ortaya çıkıp, boşluğa düşen vakıf/dernek/iktidar yanaşması yapılar açık seçik ortalığa saçıldı.

Aslında çoğu kişi tarafından (hatta kendileri ve tabanları dahi) neyin ne olduğu, kimin neye veya kimlere hizmet ettiği, nelerin peşinde ömürlerini tükettiği biliniyordu, tarih boyu aynı sahneler tekrar tekrar izlenmekte ama külli irade sahibi olan Allah, bu tür olaylarla görmeyenlerin veya görmek istemeyenlerin ve/veya gözlerini kapatıp görmezlikten gelenlerin de gözüne sokup herkese aşikar etmektedir hakikati.

Ferdi olarak da, sivil toplum zemininde de, devlet yönetimlerinde de fiili ve zihni çok derin esaretler içinde debelenmekteyiz. Devletlerin küresel hegemonya altında ezilip kontrol edildiği, modern çağın bir gerçeği. Bu gerçek yanında, (Türkiye özelinde) küresel odaklara gebe olan iktidar/devlet, maalesef sivil toplumu da kendine gebe kılarak, onları bu sığ çarkın bir parçası kılmıştır. STK’ların hiçbir sivilliği kalmamıştır, hatta bu kurumlar bugün devlet organı gibi düşünüp hareket eder, söylem geliştirir durumdadırlar. Maalesef bu moda o kadar derin girmişler ki, yapılacak her hamle ve söz için iktidarın ağzına bakar hale gelinmiştir. Hatta onun adına düşünüp, atılacak bir adım iktidara zarar verir mi vermez mi denklemine mahkûm etmişlerdir kendi kendilerini.

Sadece iktidar veya yanaşması sivil toplum değil, ferdi olarak da; Kuran’ın bütün uyarılarına rağmen nasıl dünveyileştiğimizi, dünyevi kazanımlarımızı muhafaza ederken nasıl özgürlüğümüzü sattığımızı, Allah’ın bizlere bahşettiği irademizi nasıl kiraladığımızı ortaya serdi Gazze. Nasılsanız öyle yönetilirsiniz düsturu her zaman her toplum için geçerlidir. Biz dünyevileştik ki, bizden olan yöneticiler ve cemaatlerde aynı şekilde dünyalık hesap ve dengelerin kurbanı oldu.

Türkiye Müslümanlarının içinde bulunduğu ahval ve yaptıklarının veya yap(a)madıklarının tek bir ölçüsü var. Türkiye’nin, (Türkiye’den kasıtları akp iktidarının daha özelde recep tayip erdoğanın şahsının) mecbur bırakıldıkları dengelerin, kurdukları ilişkilerin, ulvi emellerinin, çıkarlarının zarar görmemesidir. Bu basit çıkmaza kendilerini o kadar sokmuşlar ki, benliklerini tamamen kaybettiler. Bu yüzden hakikati gör(e)memekte, göstermeye çalışan kardeşlerine de düşmanlık beslemektedirler.

Ki; sivil bir birey, normal bir vatandaş, daha da önemlisi bir Müslüman olarak doğrunun yanlışın belirleneceği ölçü olarak; (devleti, beşeri iktidarları, bu basit denklemi değil) özgürce düşünerek onurunu, şerefini, haysiyetini, yaratıcısının emirlerini öncüllemesi gerekirdi ama maalesef olmuyor. Gazze’ye yazık etmiyorlar, onuruyla varlığını sürdürenlere yazık etmiyorlar, sadece ve sadece kendilerine ve nesillerine yazık ediyorlar. Biliyorum biraz ağır oldu ama dost acı söyler, gerçeklerde biraz acıdır.

Dünyalık, sadece mal mülkten ibaret metalardan olmayabiliyor çoğu vakit. Edinilen makam ve statüler, zihinsel ve fikri dünyevileşme, gerçek âlemden kopup sanal âlemde kaybolunması, metot ve yöntemlerin rasyonelleşmesi, itikadın Rabbânîlikten uzaklaşması, ailesinin ve çocuklarının gelecek kaygısıyla debelendiği sığ bir hayat, memuriyet veya özeldeki iaşe korkuları, ümmet tasavvurundan yoksun kavme indirgenmiş bir dünya kurgusu, kişinin ve yapıların kazanımlarını muhafaza etme kaygısı vb. gibi unsurlar ve daha fazlası nedeniyle duracağımız konumu şaşırmış durumdayız gelinen noktada. Bu durduğumuz yanlış konum da ister istemez kişinin önceliklerini, imkânlarını, reflekslerini, duygularını, fiiliyatını, sözünü ve tavrını şekillendirmektedir. Burada seküler kesimden veya muhafazakâr vatandaştan bahsetmiyoruz, az çok bilinçli oluğunu addeden Müslümanlardan; bizden senden, benden, ondan bahsediyoruz. Normal ahali gibi sadece teslim olmuş müslimlerden miyiz, hakkıyla iman etmiş mü’minlerden miyiz? Bir tercihte bulunup öze dönüş serüvenimize geri dönmeliyiz.

Artık Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki çıkar kümesi olan AKP iktidarının her fırsatta diline pelesenk ettiği dini ve milli dinamiklerin, insani ve ahlaki değerlerin, demokratik ve hukuki kaidelerin sadece ve sadece kendi iktidarlarını devam ettirmek için kullandıkları, birer meze olduğu bütün açıklığıyla beyan olmuştur. Tabanlarını domine ettikleri reel politik, siyasi dengeler, uzak hedefler, ulvi amaçlar, türlü türlü hikayelerinin basit kelime oyunları olduğu aşikar olmuştur. Arka planda ümmet için uğraşıyoruz palavralarıyla, ümmetin bütün değerlerine basa basa saman altından yürüttükleri ve inşa ettikleri dünyalıklarında boğulacaklardır.  

Bu aşağılık tiplerin şahsiyetleri zerre miskal umurumuzda değil; umurumuzda olan mazlumların ahı, güzel ülkemizin varlığı, temiz nesillerimizin geleceği, ahlaki değerlerimizin ahvali, taşıdığımız ilahi sözün hakimiyetidir. Toplumsal sorumluluklarımız doğrultusunda bu acı gerçekleri üzerine basa basa söylemek üzerimize farzdır ama artık gözlerine perde inmiş arkadaşlara laf anlatmaya uğraşmayacağız. Hadi diyelim bizlerin kaldırabilecek zihinsel ve fiziksel gücümüz, zamanımız, lüksümüz var diyelim; mazlumların kaybedecek hiç dermanı, canı, zamanı kalmadı… Artık Yeter…

Türkiye’deki (kendilerini muktedir zanneden) iktidar, küresel patronların oyuncağı konumundadır. Yıllarca verdikleri mamalarla besleyip, açtıkları sahalarda oynatıp, kullanışlı aparatlar haline sokup kendilerine maymun etmişler. Onların sözünden çıkma ihtimalleri yok, isteseler de çıkma ihtimalleri yok, öyle gebe kalmışlar ki benliklerinde kendilerine dair hiçbir şey kalmamış, şişirdikleri bu balonu bi patlatsalar yokluğa gömülecekler.

Hatta bunların ve takipçilerinin içinde bulunduğu duruma çaresizlik demekte yanlış olur, çaresizlik kategorisinde olan kişi halinin farkındadır ki içindeki çıkmazı çaresiz bir durum olarak tanımlar. Bunlar benliklerini o kadar kaybetmiş ki; konumlarının dahi farkında değiller, çare aramaya dair bir ihtiyaç hissetmemekte, bir dert ve arayış içinde bulunmamaktadırlar. Hatta hiçbir sorun yokmuş gibi yaşamakta, kendilerini hala İslami camianın içinde addederek İslami faaliyetler yürüttükleri zannındalar, bilmiyorlar ki değil İslamilikleri insaniliklerinden eser kalmamış, benliklerini dahi kaybetmiş durumdalar. İçinde bulundukları denklemde verilen rolleri en iyi şekilde oynamanın ve sahiplerini memnun etmemin derdindeler. 

Gazze üzerinden konuyu daha iyi anlamlandırabileceğimiz, son haftalardaki gelişmelerden birkaç örnek verelim;

Türkiye elçilik binalarını, sağlam olan ilişkilerini daha güzel devam ettirebilmek için yeni yerine taşımış Telaviv’de, Allah’tan Kudüs’e taşımamışlar. Yarın İbrahim anlaşmalarını (tebaası bi bildiği var deyip) imzalayıp, Kudüs’ü siyonizmin başkenti olarak ta tanır bu CEHAPE zihniyeti…

Türkiye, 30 ülkeden oluşan Lahey grubunun Kolombiya’daki toplantısında 12 ülkenin imzaladığı Bogota bildirisiyle İsrail’e yönelik alınan yaptırım kararlarını, sahiplerinin sert bakışları altında toplumsal baskı ve tepkilerden dolayı zorunlu olarak imzaladı. Bu kadar bariz olan soykırıma karşı, bu kararlara bile şerh koyarak imza atabilmiş.

Öyle böyle zorunlu gönüllü imzalaması dahi iyidir diyorduk ki; ertesi gün paşa paşa imzaladıkları New York bildirisine zemin olsun diye olduğunu gördük. Nasıl bir aşağılılıktır ki, kendi imkanlarıyla onuruyla canıyla kanıyla mücadele edip dünyalık her şeyini kaybetmiş olan mücahitlere (en ufak katkı sunmamışken) elindeki silahını bırak çağrısı yapabiliyorlar… Hadi onlar işini yapıyor, camiada köşe başlarını tutmuş abicikler bunu konuşamıyor bile, üç maymunu oynuyor utanmadan…   

Artık görmeyen gözler, ayetinde deyimiyle kör olmuş vaziyettedir. Diyecekte bir şey yok yapacakta…

Yakın bir geçmişte Tügva programı dahilinde, İnönü stadyumuna doluşmuş olan ve ekran başındaki akkoyunlara hitaben şunları söylemiş:

“Gazzeli kardeşlerimiz öz yurtlarında ebediyen özgürce yaşayacak. O kutlu gün geldiğinde, Allah nasip ederse biz de orada olacağız. Kardeşlerimizle birbirimize muhabbetle sarılacak, kucaklaşacak, inşallah hep beraber omuz omuza şükür namazı kılacağız.”

“Filistin halkının kalbindeki Türkiye sevdasını, Tayyip Erdoğan sevdasını silip atamayacaksınız.”

“Suriye gibi Gazze de de zulmün son bulduğunu mutlaka göreceğiz” demiş padişahınız…

Evet, sana kalırsa Gazze’yi silahsızlandırıp emperyalistlere tehlike teşkil etmeyen küresel çarkın bir parçası yaparsın ama o eskide kaldı çıplak kral, senin devrin ve hikayelerin 7 Ekim öncesinde geçerliydi, artık Hak geldi (senin gibi) batıllar zail oldu… Artık salonlarda akgençliğe tekbir getirmekle olmuyor…

Artık zorlama lütfen, mümkünse gölge etme başka ihsan istemez. Namazını da sarayının istediğin odasında kılıver, istersen islamsı vakıf dernekleri de akkoyunlarını da toplayıp cemaat yapın… 

Yeter ki; onuruyla hayatını devam ettirenleri, zalimlerle mücadele edenleri, mazlumlar rahat bırakın

Yusuf Şanlı / 15.08.2025

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir