Niye Suriye’den ziyade Colani veya Şara ismini konuşuyoruz, konuşturuluyoruz başta bunu anlamlandırmak gerekir. HTŞ örgütü ile az çok bağı olan veya araştırmacı olarak az çok tanıyanlar haricinde, Suriye halkının büyük kesiminin ve dünya kamuoyunun hiç tanımadığı bir figür, tek unsur tek odak tek güç olarak ortaya sunuldu hatta dayatıldı. Yerel ve küresel medya araçlarıyla siyasi zeminlerde öyle parlatıldı ki; dost düşman kimsenin laf bile edemediği bir aktöre dönüştürüldü.

HTŞ Colani’den mi ibaret? Bir kere tek bir adama endeksli bir vitrin oluşturulması garip değil mi? İçerde ne oluyor ne olmuyor pek bilmiyorum ama yıllarca bedel ödemiş, tam olmasa da kendi dinamikleriyle direnmiş, İdlib’de sıkıntılar çekerek bir duruş sergilemiş bir örgüt yok sanki, tek bir kişiye endeksli algı oluşturulmuş durumda. Böyle bir sürecin kime ne faydası var başta Suriyeliler ve devrimi yapan insanlar düşünsün artık. Türkiye ve uluslararası aklın oluşturduğu bu sahneyi benimsemek zorunda değiliz zannımca ama yeni normal bu sanırım. İslam literatüründe ve bu topraklarda, bir yapının imamı/lideri/önderi ön planda olur eyvallah, HTŞ zemininde sorun yoksa bizi ilgilendirmez ama Suriye’yi temsil ettiğini kim söyledi ve dayatıyor netleştirmek gerekir.

Şimdiye kadar İdlib’de ayakta kalıp direnen HTŞ örgütü, bir kalkışma ve devrim yaptıysa niye ilk dakikalardan itibaren her yere selam çakarak ilişkiye girip itibar devşirme yoluna gitti. Yaşanılanlar sadece; şuan güçsüzüz, meşruiyete ihtiyacımız var, toparlanmamız gerekir, güçlenip yönetimi tam elimize geçirince kendimiz gibi davranacağız demekle açıklanabilecek bir şey değildir. Kendi dinamikleriyle ayakta kalıp iş yaptıysa kendi dinamikleriyle de az çok devamlılığını sürdürebilirdi. Gelinen noktada gözlemlemekteyiz ki; özgür bir kişiden, özgür bir yapıdan, özgür bir Suriye’den bahsetmemiz abesle iştigaldir.

Anti emperyalist bir duruş, biz Müslümanlar için en bariz ölçüttür. Dolaylı bile değil emperyalistlerin doğrudan kendileriyle, onların kuklası olan ve kendi halkları üzerinde demir yumrukla yönetimde olan bayağı arap yönetimleriyle en üst düzeyde etkileşim ve ilişkide olan bir yapıyı, nereye koyacağız, neyle nesini açıklayacağız. Türkiye yönetiminin de, Suud ve Körfez ülkelerinin de tam desteğini almış; Amerika, İsrail ve Avrupa ülkelerinin her fırsatta memnuniyetlerini açıklayıp önünü açmasıyla yürütülen bir süreç işlemektedir. 

Doğru yanlış baştan beri yansıttıkları gibi İslami kimlikleriyle, duruşlarıyla, söylemleriyle özgün ve özgür bir süreç işletselerdi kendi değerlerini arttırırlardı. Pragmatist siyaset eşliğinde varlıklarını sürdüren, Erdoğan iktidarının peşinden sürüklenip Fidan danışmanlığıyla ancak ve ancak uluslararası aktörlere oyuncak olacaklarını kendi aralarından akıllı bir iki kişi belirtseydi keşke… 

Daha öncede sıkça vurguladığımız gibi idealleri olan bir olgunun doğru veya yanlışlığını teyit etmenin en basit ve net yöntemi olan şu formülle değerlendirecek olursak. Zalimlere Küffara Siyonistlere tehlike teşkil ediyor muyuz yoksa bizden memnuniyet mi duyuyorlar. Bakıyoruz; amerikadan israile,  Türkiye’den Batılı ülkelere, bütün aşağılık arap yöneticilere kadar hepsi memnuniyetten dört köşe olmuş, keyiften göbek atıyor. Hayırdır, hani “İslam” gelmişti, bu nasıl bir İslamdır ki bütün zalimler onu arzulamaktadır ve memnuniyetlerini belirtmek için sıraya girmiş. Desenize dünya “İslamlaşacak”

Ali Şeriat’inin dediği gibi; bizler, sizi rahatsız etmeye geldik… İslam her daim azizdir ve var olacaktır, ona kimse zarar veremez. Bu sözü ayakta tutacakların sayısı azda olsa hep olacaktır. Şükür ki, zalimler dava uğruna cehdedenlerden memnun değil, tehlikeli addedip ona göre konum almaktadır. Bazılarını misafir etmek için altına özel uçaklar servis edilip uçurulur, bazılarının da cenaze töreni sırasında toplananları korkutmak için üstünde savaş uçakları uçurulur. Herkes durduğu yeri çek etsin artık…

Suriye devletinin kendi içinde neliği, iyiliği, kötülüğü ayrı tartışma konusudur. Gelinen noktada değerlendirme kriteri olarak, Gazze mücadelesinde durduğu yer mühim olmalıydı. Şahsen iki yıldır tek ölçüm Gazze halkıdır ama anlaşılıyor ki; her ülke, her örgüt, her kişinin öncelikleri farklılık arz ediyor ve fırsatları kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirme eğilimindeler. İki yıla yakındır yürütülen Gazze mücadelesine yoğunlaşan direniş hattının, İsrail ve Amerika tarafından zayıflatılmasını fırsat bilip yapılan (kendi açılarından kar güdebilirler) bu hamle neye yarayacak ve kimin elini rahatlatacak hatta kuvvetlendirecek sarih bir zihinle değerlendirmek gerekir.

Madem fetihten bir ay sonra Gazze’de anlaşma olacaktı, madem Suriye’deki gelişmelerin Gazzeyle alakası yoktu az biraz daha sabretselerdi olmaz mıydı, yoksa olumlu olumsuz bir alakası var mıydı? Dünya lideri ağa babaları, fidanı, ağacı kabaca sürece hakimdi en azından öngörüp, sevmeseler de (5 yaşında çocuğunda bildiği üzere) Gazze uğruna savaşanların kanalını kapatıp umutlarını bitirmeden, sürecin sonuçlanmasını bekleyip sonra “fetihlerine” çıksalar olmaz mıydı?

Lübnan’da Hizbullah’ın ateşkese zorlanmasının ertesi günlerinde Suriye’deki gelişmeler, o an itibariyle Gazze’yi daha da yalnızlığa mahkûm etmiştir. Seversiniz sevmezsiniz Suriye, Gazze ve Lübnan’ın lojistik destek aldığı en mühim kanaldır. Bir buçuk yıldır Suriye’de en az 50 kere, İran’ın Gazze’ye gönderdiği ürünlerin ikmal konvoyları, depoları, üsleri İsrail tarafından bombalandı. Şimdilerde bu kanal dahilinde İsrail için oluşan güvenli ortam, Gazze mücadelesini çok büyük oranda engelleyecek sonuçlar doğurdu, doğurmakta, doğuracaktır. (Ama onlar kanlınız olan şiiler değil mi? Allah akıl fikir, izan, basiret, feraset versin…)

Bazı sorular sormamız icap etmektedir. Bir an olsun düşünün; sizin sevginizi, nefretinizi, tarafınızı kimler ve neler şekillendiriyor? Suriye’de 12 yıldır yaşanan (savaş değil) kaos kimin işine yaradı, yaramakta, yarayacak? Bu son hamlenin zamanlaması neye göre şekillendi acaba, kendi dinamiklerine göre mi yoksa İsrail’in (sizin de düşmanlarınız olan) düşmanlarını zayıflatmasının ardından mı geldi? İdlib’den çıkışın zamanlaması ve eş zamanlı olarak amerikanın Irak sınır kapısını vurması, israilin Suriye limanları, tankları ve askeri tesisleri bombalaması ne anlama geliyor. İsrail ve Amerikan bombardımanları,  “yeni gelecek yönetimden emin değilmiş, ordunun gücü ellerine geçmesin” diye yapmış mış..:) çocuk mu kandırıyorsunuz, BOP başkanı Türkiye desteği ve İsrail bombardımanıyla devrim gerçekleştireceksin, sonrasında emperyal odaklarla entegre bir sistem oturtacaksın, buna da İslami nizam diyeceksin öyle mi? 

Tabiki tek ve mutlak unsur Gazze olamaz hayatta… Acı ve yokluk içinde kıvranan bu topraklardaki her beldenin iç sorunları acilen çözülmeli, ama nasıl çözülmeli. En başta dendiği gibi Esad gitsin de nasıl olursa olsun diyerek mi? Bu önermeyle 12 yılda oluşan sıkıntıları birde Suriyelilere sorun. Şimdide Esad gitsin de ne olursa olsun, bölgesel dinamikler nereye evrilirse evrilsin, Gazze yalnızlaşırsa yalnızlaşsın, buralarda kim hakim olursa olsun yeter ki Esad gitsin. Esad’ın canı cehenneme, alın gitti Rusya’da özel villasında keyif çatıyor. Yerine siz mi hakim olduğunuzu zannediyorsunuz, kendinizi kandırdığınız her saniye daha da bataklığa sürükleyeceksiniz bu toprakları. Suriye topraklarına Amerika’nın bölgedeki en büyük iki maşası olan İsrail ve Türkiye hakimdir artık, siz ister kabul edin ister etmeyin, gerçekler acıdır ve acısı sonradan acı acı çıkar…

Dert sadece kendi devletleri, devrimleri, öncelikleri, her ne olursa olsun ayakta kalmaları ise sorun yok ama çıkıp derdimiz İslam teraneleri anlatılmasın, tutarlı olup açık net konuşulmalı. Size danışmanlık eden pragmatizmin (kişiliksizliğin) kitabını yazmış İslamsı karaktersiz bukalemunların peşinden gittiğiniz müddetçe, benliğini kaybedip her kaba sığan her kılığa giren şebeklere dönüşmekten başka son yoktur, buda böyle biline…

“Devrim” sonrasını kısa kısa inceleyelim biraz;

Bir çok fraksiyon ve çeşitli yapılanmalar eşliğinde süren Suriye kaosu, girilen çıkmazdan ve umutsuzluktan kaynaklı son 4 yıldır fiilen bitme noktasına gelmişti. Türkiye kontrolündeki tampon bölgede bir nizam kuruldu, Kürt muhalefeti de kuzey hattında öyle böyle nizamını oturtmuştu. Muhtelif küçük yapılar kendiliğinden dağıldı veya başka gruplara entegre oldular, İŞİD büyük ölçüde defedildi. İslami zemini olan halk ve silahlı gruplar İdlib’e toplanıp tabiri caizse bir özerk yönetim formatında varlığını sürdürmekteyken, 27 Kasım sabahı harekete geçip Halep ve Hama üzerinden hiçbir dirençle karşılaşmadan Şam’ı kısa sürede alıp 53 yıllık Esad hanedanlığını bitirdi.

Hareketliliğin daha ilk dakikalarında herkesin şahid olduğu gibi İsrailli yetkileriler memnuniyetlerini açıkladı. Sonrasında Şam’ın düşmesi ardından doğrudan netenyahu ve ordu yetkililer, İran kanalının kapanmasıyla kendileri için oluşan güvenlik ortamından duydukları memnuniyeti büyük harflerle dillendirdiler. 

Avrupa ülkelerinin temsilcileri, Şam’a gelmek için ziyaret yarışına girip adeta kuyruğa girdi. Yani ne oldu da birden bire daha dün terörist dedikleriniz demokrasi havarisine bürünmüş oldu, size normal mi geliyor. Ki, batılıların terörist tanımı o yapı için bir onurdur. Şahsen olumlu manada kullandım bu tanımı ve onlar bana terörist deseler şeref duyardım. Beni terörist listesinden çıkartıyorlarsa ve bana yanaşıyorlarsa kendimden, mücadelemden ve girdiğim süreçten şüphe ederdim… 

İlk resmi ve fiili ziyaret Suudi Amerika’ya oldu… İkinci ziyaret Türkiye’ye gerçekleşti, Colani’yi alıp davetli olduğu Ankara’ya getirmek üzerine resmi başkanlık uçağını tahsis edip Şam’a gönderdi abileri…

4 yıl seçim olmayacağı açıklandı… Kendi iktidarlarını sağlayıp sağlamlaştırmak için ilk aşamada bütün silahlı grupları fes edip kontrol altına alma eğilimine girdiler doğal olarak. Tamam, son dört yıldır varlık gösterip ayakta kalıp son harekata da öncülük etmiş olunduğundan pastanın büyük dilimi haklarıdır da, bütün Suriye’yi ve 13 yıllık mücadeleyi temsil ettiğiniz ve mutlak hakim olduğunuz sonucuna nerden vardınız. Nasıl bir geçici yönetim ki 4 yıl tek başına mutlak hakim olunacak, bu hakkaniyetli ve makul mü?

İsrail, ilk günlerdeki bombardımanlar haricinde fiilen girip sonraki süreçlerde kademe kademe Suriye’yi işgal etti ve Suriye’de kalıcı olduklarını duyurdular…

İbrahim Kalın ve Hakan Fidan öncülüğündeki Türkiye heyeti (gecikmelide olsa) Recep Tayyip Erdoğan’a vekaleten Emevi caminde Cuma namazı kıldılar şükür. Allah mübarek etsin…

Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani, yakında da Amerika’ya gidecekmiş… Hayırlı yolculuklar diliyoruz…

Yakın geçmişte Azerbaycan’ın demokrasi havarisi, türklerin biricik sevimli liderlerinden Aliyev ile güzel güzel muhabbet edip, ülkesinin enerji altyapısını yeniden inşa etme üzerine görüşmeler yapmış kravatlı beyefendimiz. Türkiye’yle birlikte İsrail’e petrol akıtıp hayat veren siyonist uşağı diktatör Aliyev ile ne işi olabilir bir Müslümanın.

Filistin halkının ve davasının bir numaralı haini Mahmud Abbas itini, Şam’da başkanlık sarayında ağırlayıp, birlikte “İsrail saldırganlığının durdurulması için” konuşmuşlar..:) güler misin ağlar mısın?

ABD’nin dayattığı en son ki 8 maddelik talep listesi, her ne kadar medyaya pek yansıtılmadan arka planda işletilmeye çalışılsa da, sahada gayet uygulanmaktadır. Amerikan heyetiyle gerçekleşen bu görüşmenin ardından gerçekleşen Mahmud Abbas-Colani görüşmesinin hemen ardından, İslami Cihad Şam yöneticileri tutuklandı.

Filistinli örgütlere karşı tutum, bu son gelişmelerden de öncesine dayanıyor hatta ilk günlerden süreç başlamıştı.  “Devrim”den bir hafta sonra, yeni yönetim Suriye’deki bütün Filistinli grupların ofis, adres, kişi isimlerini, mal varlıklarının ve silah envanterlerinin listelerini istedi ve aldılar. Sonrasında aşama aşama kendilerine tehlike teşkil edecek olan, bir bakıma sözünü dinlemeyerek kendilerini İsrail ile karşı karşıya sokacak yapıları tasfiyeye başladılar. Bunun temel neden ve refleksi de; eski Suriye yönetimi altında varlık gösterip tabiri caizse esadla kısmen yapıcı bir ilişki içinde olan Hamas ve İslami Cihad temsilci ve yetkililerine mesafeli ve temkinli yaklaşma eğilimleri gösterilmektedir.

Ağırlıklı olarak İran destekli Filistinli örgütler tasfiye edilmekle birlikte; sol sosyalist, seküler, milliyetçi yapılarda doğrudan olmasa da dolaylı olarak pasifleştirilip baskılandı, şuan çoğu kendiliğinden ofislerini kapatmış durumdadır. Hatta kendi içlerinden israille silahlı cepheleşme eğiliminde olup harekete geçen müntesiplerini dahi tutuklayıp baskılamaktan geri durmadılar. Bu durum; alınan genel silahsızlandırma kararı düzleminde değerlendirilemez. Gazze yanıp kavrulurken, sınır ülkesindeki Filistinli örgütlerin silahlarını toplayıp, muhtemel destek verme ihtimallerini de yok etmek otoriteyi sağlama amacıyla açıklanamaz. Otoritenizde, kazanımlarınızda, eskisinin yerine oturduğunuz saraylarınızda, iktidarınızda sizin olsun, Filistin mücadelesine gölge etmeyin başka ihsan istemez.

Gelinen noktada; Halep ve Şam’ın fethinden sonra Kudüs’e yürüyeceğiz/yürünecek umud ve beklentileri içinde (Gazze soykırıma maruz kalırken) ilk fırsatta İsrail ile savaşa girmek bir yana, siyonizmin Suriye’ye yönelik bombardımanlarına ve tarihinde görülmemiş işgaline karşı bile durulamamıştır. Bunun tek bir açıklaması vardır, özgür olmayan bir yapıyla karşı karşıyayız.

Daha nice açıklama, hamle ve görüşmeler dizisi sergilendi…

Varlığını devam ettirebilmek için, amerikayla karşı karşıya gelmeyerek şirin gözükme çabalarının sonu, (Gazze öldükten sonraki) ilk fırsatta gündeme getirilecek Abraham anlaşmalarına imzasını atmak olacaktır. Ki 7 Ekim Aksa Tufanının, birçok geçmiş gelecek nedeni ve hedefi olmakla birlikte en mühim gerekçelerinden biri de Abraham anlaşmalarının gitgide meşrulaşmasıydı ve bu çıkışla askıya alınmıştı. Gazze’deki 2 milyon canın üzerine basa basa bu denkleme girmekten (Ayinesi işidir kişinin derler) beri durulmayacağının fiili mesajları da verilmektedir. Mesele art niyetli olup olmamak değil, mesele varlığınızı nereye dayandırdığınız ve hayattaki ilke/metot/amaçlarınızın neliğidir. Helvadan putlar gibi ilkelerini çiğneyip atıp, pragmatik yolu metot edinip, her ne olursa olsun salt ayakta kalmayı amaç edinirsen olacağı bu, ne yazık ki…  Sen gönüllü imzalamasan da, zorla imzalatırlar adama. Çünkü sen sen değilsin, benliğini kaybetmiş bir zavallısın… Benliğini kaybetmiş zavallılar, ancak başka aktörlerin maşası olur. Bu yeşilimsi maşalarla da Kudüs için İslam için onur ve şeref için mücadele edenlerin önü kesilir ancak ve ancak…

Bu son Suriye devrimi olarak lanse edilen sürece, Sünni ekolden gelen birçok yapı ve kanaat önderi dahi benimsemeyip mesafeli durup eleştiri getirmektedir. Ama güç sarhoşluğu, ilkesizlik ve ahlaksızlığın hakim olduğu bu dumanlı atmosferin etki ve sesi çok çıktığından, hakikat yolcusu yok zannedilse de aydınlık yarınlarda aşikar olacaktır.

Her zaman herkes için her şartta söylediğimiz gibi; Amerika’nın ipiyle kuyuya inan zelil olmaya mahkûmdur. Bu seyirden ne İslami bir kazanım çıkar ne özgürlüklere ulaşılır ne insan gibi bir hayat inşa edilebilir. Uluslararası dengeler ancak ve ancak kişiyi maymun eder, onların oyuncağı olursunuz. Batıdan yeşil ışık alacağım diye çırpınan HTŞ yönetimi; Bütün hüsnüzan ve umutların ötesinde, Suriye’yi de diğer arap yönetimleri gibi emperyal güçlerin güdümünde basit bir devlet yapma yolunda hızla ilerlemektedir.

Maalesef yarınlar daha da karanlık gözükmektedir…

Rabbim bu topraklardaki bütün mazlumların yar ve yardımcısı olsun…

08.05.2025 – Yusuf Şanlı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir