Adem, Adem olmaklığı Allah’ın ruhundan verilen nüveyle edindi. Külli irade kadar Basar, Semih, Malik, Kahhar, Vehhab, Alim, Hakem, Kadir vb. vasfı yoktu belki ama cüzi dahi olsa, Yaratıcısının vasıflarından bir nebze üzerine yüklenip halifesi tayin edildi; en başat vasfı da özgür iradesiydi, kelimeler itinayla öğretilmişti ve kaderine bırakılmıştı. Öncesinde hali hazırdaki gibi insana benzer biyolojik özelliklerde, nefes alıp veren alelade bir mahlûktu. Beşer olarak tanımlanan bu mahlûk, özgür irade verilmeden önce yiyip içip çiftleşip çoğalıp avlanıp barınan malak gibi nefes alıp veren hayvandan farkı yoktu.
Yaşarken karşısına çıkan meseleler hakkında doğru ile yanlış arasında tercih yapabilme hürriyeti, cüzi de olsa Allah’ın vasıflarından aldığı nüveler ona onur/şeref/haysiyet bahşetti. Bahşedilen bu şerefi ayakta tutup, yüklenen görevleri yerine getirip güzelce göçecektik oysaki… Tercihleri sonucu ya eşrefi mahlukât olacaktı ya esfeli sâfilîn. Gelinen noktada esfeli sâfilîn seviyesine düşmek bir yana, insanlığından feragat edip beşer olma yolunda hızla ilerlemektedir. Bu şereften yoksun bir şekilde niye yaşar ki insanoğlu…
Tarih boyu bilinen insanoğlu, fiziksel özelliklerinden ziyade onur, şeref, haysiyet, tutarlılık, mantık, adalet, ahlak vesaire bir dizi değerler manzumesiyle inşa olup varlık göstermiştir. Geldiğiniz noktada insanlık, onursuz bir tipolojiye sokulmak istenmektedir. Ki, çok daha kolay ve kitlesel özgürlüklerini de alıp esir etsinler, çünkü onurlu insanlar esareti kabul etmez. Konumuz olanda, bu unsurlardan hızla soyutlanıp insanlığımızdan uzaklaştığımızdır. Yaşanan bazı absürtlüklerden dolayı, bilinçli ve kontrollü olarak bu yola sokulduğumuz düşüncesi hasıl oldu ve kayda geçme ihtiyacı hissettim. Belirteceğimiz misaller haricinde birçok mecrada birçok gelişme yaşanmaktadır, insani değerlerimiz yok edilmektedir.
Bu kuvvetli olasılığı, basit ama cari olan bazı örnekler üzerinden çıkarımla bulabiliriz. Misal; Amerika başkanı diye beyaz saraya oturtulan donald trump karşısına aldığı ülke liderlerini aşağılayıp dalga geçip şerefiyle oynayıp memleketine uğurluyor. Mesele medyatik basit bir mevzu değil, aşağılanan o lider; ülkesini, milletini, kültürünü, o toprakların şerefini temsil etmektedir. Bu karaktersiz şahısları geçtik, temsil ettikleri milletleri geçtik artık bu onursuzluk makulleşip meşrulaşıyor ve yenidünyanın yeni normali haline geliyor, getirtiliyor algısal düzeyde.
Bu tipin hiçbir önemi yok aslında basit bir model; tutarsız, bilinmez, terbiyesiz saçmalıklarla bütün teamülleri yıkıp, oluşturulan karmaşa ve boşlukta arzu edilen düzeni kurmak istiyorlar. Böyle yapmak zorundalar çünkü “normal bir insan” bu saçmalıkları, olanları, olacakları normalleştiremez. İlk önce bu saçmalıklara alıştırılacağız, yavaş yavaş normalleştireceğiz sonra mahkum edileceğiz. Tabi bunu tek merkezli yapamayacaklardır, yerellerde de bu çark dahilinde varlık/koltuk/çıkar savaşına giren tipler üzerinden yeni dünya inşa etmeye çalışılacaktır. Artık keyfi uygulamalar, ben yaptım oldular, zulümler, haksızlıklar olağan karşılanmakta ve hiçbir tepki verilmemektedir. Tarih boyu böyle olmuştur ama bu denli meşrulaşıp olmamıştır ve bu oranlarda gerçekleşmemiştir. Bildiğimiz bütün adabın, ahlakın, hukukun, diplomasinin, teamüllerin geçersiz kılınıp aşağılık saçmalıkların ve tutarsız bilinmezliklerin hakim olduğu ve daha önemlisi bunların geçer akçe olup hiçbir şey yokmuş gibi makul karşılanması, bu anlayışı besleyen en büyük etkendir. Halklardan kayda değer fiili ve sözlü karşı tavır neşet etmedikçe, bu anlayış yenidünyanın meşruiyeti olarak zihnen ve fiilen iyice perçinlenecektir.
Normal şartlarda turuncunun karşısında olan herhangi bir şahıs o saniye (amiyane tabirle) “ne diyorsun lan sen” deyip gözüne yumruğu yapıştırıp karşısından kalkması icap eder. Daha da garibi, koca koca adamlar bu turuncu kafanın konuşmalarını ciddi ciddi dinliyor, karşılık veriyor. Hadi diyelim o anda bütün dünya (normal insanlar) şok olup refleks gösteremedi, sonrasında üzerine üstlük analizler yapılıyor, hatta bütün dünya bu absürtlüğe göre şekilleniyor. Şahsen, adam diye karşıma alıp masama oturtmam bu saçmalık abidesini ama değil ciddiye alıp almamak, ne yazık ki dünyayı bu ve bunun arkasında saf tutmuş yerellerdeki malaklar yönetiyor. Bu gayri insani durum, her olayda her mecrada her saniye daha da normalleşiyor, tehlike budur.
Daha daha da ötesi duygularımızı kaybediyoruz… Gazze başka bir gösterge olabilir insani hasletlerimizi kaybetmiş olduğumuza. Adeta duygularımız kötürümleşti, yok olmuş gibi azalarımız refleks vermemekte; gözlerimizin önünde çocuğumuzu kesiyorlar, kardeşimizi yakıyorlar, ocağımızı yıkıyorlar ama bizler öylece izliyoruz. Aklımızla, şerefimizle, varlığımızla dalga geçiyorlar; daha neleri kaybedebiliriz mesela, neyi muhafaza etmeye çalışıyoruz veya hangi amaç için nefes alıp vermeye devam ediyoruz.
Gazze’de olanlar, bu duygu ve akıl tutulmasını gösterdi ama bu saatten sonra olacaklar tümden gösterecek… Mesele yöneticilerin satılmışlığından, koltuk sevdasından, denge oyunlarından çok öte bir olgu; onlar bu dünyada zilleti ahir zamanda da azabı tadacaklardır elbet. Mesele biz neyiz, ne yapıyoruz, ne yapmalıyız…
İşin garip tarafı aslında herkes tepki verdiği yanılsamasında olduğundan tepki verilmiş gibi geliyor. Olanlara, olmayanlara, sayılara, görüntülere alıştırıldık. Sanal bir aleme hapsedilip oradan verilen twit, beğeni, imoji gibi tepkilerle o derin insani duygularımızı zahiren tatmin ediyoruz ama aslında soyutlanıyoruz. Sanal alemden çıkıp gerçek aleme geçip somut tepkiler, refleksler, tavırlar sergilemediğimiz müddetçe yavaş yavaş tümden köreleceğiz.
Somut kulvarda gelişen yapay zekâ, akıllı ve robotik teknolojiyle akli melekelerimiz, yetilerimiz, fiziki özgürlüklerimizin elimizden alınmasına ek olarak; soyut/duygusal/ahlaki bir dönüşüm yaşanarak değerlerimiz de yok edilmekte. Akıllı teknolojinin kolaylaştırıcı rolüne aldanıp rehavete kapılıp girilen süreçte, bilişim âlemindeki gelişmelerle insani melekelerden uzaklaştırılıp uyuşturularak mankurtlaştırılıyoruz. İnsani yetilerimizi kullanamaz olduk; hafızamızı, yön bulma yetimizi, muhakeme yapma, akletme, karar verme, tercih yapabilme irademizi yavaş yavaş kaybediyoruz. Özgün özelliklerinden soyutlanmış, mesleki alanlarını ve üretim imkânlarını kaybetmiş, salt tüketime endekslenmiş, isyan ve dönüşüm fırsatlarını dahi kaybedip tercih yapamayacak bir evreye doğru sürüklenip köleleştirilecek bir zemine doğru hızla sürükleniyoruz. Üstüne üstlük birde ahlaki değerlerimizi kaybettiğimiz vakit, zaten sonrası kocaman bir boşluk…
Bunlar ütopik ve afaki gelebilir ama son 20 yılda olan bir çok şey gibi yavaş yavaş gerçekleşmekte, bu olanlar ve olacak olanlar aslında fiziki değil zihni boyutta aşama aşama şekillenmekte ve çepe çevre etrafımızı sarmakta. Tabi (totale göre azda olsa) nitelikli kalabalıklardan, özellikle az çok hala özgür olan seküler toplumlardan ve yönetimlerden kayda değer sesler ve somut adımlar geldi. Bölgemizde hala özgür iradesini kullanıp insanlık için bölgemiz için İslam için Kudüs için emperyalizmle mücadele edip bedel ödeyen İran, Yemen, Lübnan/Hizbullah elinden geldiğince mücadele edip bedel ödedi ve Amerikancı müslümanların değil yalnız bırakması, arkasından hançerleyerek siyonist köpeklerin önüne terk etmesiyle pasif hale düşürüldü. Son perdede, halkların karşıtlıklarına rağmen idareciler tarafından Gazze tümden satılmaktadır. Bu hızla gittikçe fazla uzak olmayan bir gelecekte bu tepkilerin ve direniş zeminlerinin oranı da çokça düşecek, Allah’ın vadi gereği az bir topluluk kalacaktır hala insanlığını koruyup hakkı ayakta tutan. Onların bir hesabı varsa Allah’ında bir hesabı vardır elbet. Allah’ın hesabı Allah’ın bildiği/işleteceği/göstereceği iştir, bizler verdiği aklı ve akılla kullanacağımız rehberi işletip Dinini ayakta tutup ifsad kaynaklarını ortadan kaldırmakla mükellefiz. Fiziki olarak cephelerimize sahip çıkmalıyız, zihni olarak da şerefimizi belirleyen değerlerimizin anlamsızlaştırılmasına karşı durmamız elzem bir hal almıştır.
Mühim olan bu tablonun meşrulaşması ve dayatmalardan ziyade yeni normalin bu olarak algılanıp iyice oturmasıdır. İnsanlık neslinin geleceği için insanca bir hayat için adil bir dünya için buna müsaade edilmemesi gerekir.
Ezcümle dünyamız ve insanoğlu ontolojik bir dönüşüm geçirmektedir. Öyle bir dönüşüm ki, her alanda her cephede her düzlemde çok derin ve bütüncül bir süreç işlemektedir. Tamam, tarih boyu bu ve benzeri dönüşümler olmuş olacaktır ama bu seferki çok daha derin ve oranı çok çok yüksek evrelerdedir. Daha önceki lokal ve spesifik başlıklardan ziyade bütüncül bir varlık yokluk mesabesindeyiz, insanlık mefhumu ortadan kalkma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bildiğimiz insan türü, tarihe karışmak üzere diyebiliriz, ya geleceğimiz için her türlü varlığımızla mücadele edeceğiz ya da dünya hakimiyetine soyunmuş şeytani düşünceler dünyamızı fesada boğacak…
Bunu; bilinçli olarak dünyayı kıyamete sürükleme manyaklığındaki teolojiler mi yapıyor, başkaca bir amaç veya akıl mı var arkasında, ya da nefislerin şeytani ihtirasları girdabına mı yenik düştük, bu girdapla şekillenen toplumsal dönüşüm mü bunu besliyor, yani yumurta mı tavuktan çıkıyor tavuk mu yumurtadan tam bilemiyoruz, “nasılsanız öyle yönetilirsiniz” ayeti her şeyi açıklıyor gibi ama sonuç pekte değişmiyor.
Hep mücadelesi verilen, (yenilme olasılığımız kuvvetle muhtemel) şeytanla olan savaşı kayıp mı ettik, “yemin olsun ki pek azı hariç, onların bütün zürriyetini hâkimiyetim altına alacağım.” (17/62) Diyen şeytan başarılı olmak üzere mi yoksa… Bütün Ademleri kandırıp bahşedilen şerefi elimizden alacak mı? Daha doğrusu kendi elimizle verecek miyiz? Dünyaya ölümsüzmüş gibi bağlanıp benliğimizi mi öldüreceğiz. Ruhu ölmüş, değeri yok olmuş, amacını kaybetmiş bir beşer olarak mı hayat süreceğiz artık? Yalnız kaybedilen sadece bu dünya da olmayacaktır, bu durumda aklını kullanmayıp sürüye uyup nehirde akan çerçöpe dönüşmüş ve sınavı da kaybetmiş olarak ziyana uğrayanlardan olacağız; dünyayı fesada boğanlardan, teraziyi bozup adaleti zedelemiş ve zulüm peyda etmiş olarak ahiretimizi de kaybedeceğiz.
Rabbimiz insanlığa merhamet etsin, neslimizi muhafaza etsin…
Yusuf Şanlı
30.09.2025