Her ülkenin, toplumun, örgütün, kişinin elbet kendi öncelikleri ve hesapları olacaktır. Ama gelinen bu olağanüstü atmosferde, olağan süreçlerin işlemesini ve şahsi önceliklerin hayat bulmasını kabul etmeyip bu olağanüstü tabloya göre düşünüp hareket etmemiz gerekmektedir. Gazze’de dünya tarihinin en ağır soykırımı yaşanmaktadır. Yeri gelecek dünyalıklarımızdan vazgeçeceğiz, yeri gelecek stratejik kazanımlarımızı öteleyeceğiz, yeri gelecek varlığımızı armağan edeceğiz.

Son dönemde cereyan eden dört olumsuz ana başlık, durduğumuz yeri ve söylemlerimizi şekillendirip Gazze’nin yalnızlaştırılmasına hizmet etmektedir.

  • Türkiye içinde oluşturulan toplumsal baskı ve iktidarın iki yüzlülüğüyle halkların zihninde oluşturduğu algısal düzeydeki yanılsamalar.
  • Kısmen okları üzerine çeken Hizbullah ile İsrail arasındaki ateşkes sonrasında, zalimlerin tamamen Gazze’ye yoğunlaşma gerçeği.
  • Suriye kanalındaki gelişmelerin oluşturacağı kaostan kaynaklı, Gazze’ye ulaşan ve ulaşacak askeri yardımların kesilmesi gerçeği.
  • Son dönemdeki, halkların alışmışlığı. Avrupa’daki güzel insanlar dahil dünya halkları üzerine çözken umutsuzluk ve yorgunluktan kaynaklı alışmışlık ahvali büyük tehlike arz etmektedir.

Bütün bu unsurlar ve daha fazlası zaten çok zor durumda olan Gazze halkının ve mücahitlerin umutları çok daha derinden zedelemiş olsa gerek.

Türkiye özelinde; Recep Tayyip Erdoğan iktidarının, Gazze için mücadele edenleri toplumda ötekileştirme ve hukuk/suzluk kanallarıyla sindirme politikalarından dolayı sivil arenada özgür kitlesel tepkiselliklerin önü kesilmektedir. Yıllardır Filistin mücadelesini kendi bünyesinde domine ederek bitirmesinin üzerine, son Gazze sürecinde uluslararası mahkumiyetlerinden kaynaklı kendi çaresizliğini bütün bir islami camiaya dayatmakta ve eritmektedir. Hamaset nidaları ve hayali destekleriyle islami ve insani duyguları olanları (hala nasıl oluyor anlamıyoruz ama) kandırmaya devam etmektedir. Filistin için mücadele eden güzel insanların söylem ve eylemleri kendi çıplaklığını aşikar ettiği için hem fiilen hem zihnin mahkum ederek baskılamaya çalışmaktadır. Daha da ileri giderek, şahsi ihtirasları uğruna keyfi olarak Filistin dostlarını hapse attırmaktadır. Tarih boyu zalimlerin uyguladığı bu basit yöntemle kitleleri bastırıp hakikat mücadelesini bitirmektedir, ister istemez toplumsal arenadaki Gazze için bir şeyler yapmaya çalışanların sayısı da azalmaktadır. Ama bilmiyor ki, şahsi ihtiraslarıyla kör olmuş herkes gibi yaptığı yanlışlarla kendi sonunu hızlandırmaktadır, tarih boyu hep aynı sahne ve aynı son…

Gazze mücadelesine doğrudan müdahale edip fiili olarak taşın altına elini sokup bedel ödeyen Hizbullah, Gazze gibi ümmet tarafından yalnız bırakıldığı için geri adım atıp ateşkes anlaşması yapmak zorunda kaldı. Nasrallah’ı şehid etmişlerken ve “Gazze’de ateşkes olmadan Lübnan cephesi de kapanmayacak” demişlerken, stabil de olsa az çok devam edilmeliydi. Kastımız oturduğumuz yerden onlar adına konuşma hadsizliği değildir, gönülden geçenlerdir sarf ettiklerimiz. Tersten, mezhebi taassupla hayatlarını şekillendirenler İran’a ve Hizbullah’a sahip çıkmak bir yana, düşmanlıklarını her fırsatta sahnelediler. Öyle ya da böyle ateşkes sonrasında Gazze halkının umutları daha da azaldı, yalnızlaştı.

Ateşkes anlaşmasının ertesi günlerinde Suriye’deki gelişmeler, şimdiden Gazze’yi daha da yalnızlığa mahkûm etmiştir. Seversiniz sevmezsiniz Suriye, Gazze ve Lübnan’ın lojistik destek aldığı en mühim kanaldır. Bir buçuk yıldır en az 50 kere İran’ın Gazze’ye gönderdiği ürünlerin ikmal konvoyları, depoları, üsleri İsrail tarafından bombalandı. Bu kanal dahilinde cereyan edecek kaos ve belirsizlik, Gazze mücadelesini çok büyük oranda engelleyecek sonuçlar doğurmakta, doğuracaktır.

Suriye devletinin kendi içinde neliği, iyiliği, kötülüğü ayrı tartışma konusudur. Gelinen noktada değerlendirme kriteri olarak, Gazze mücadelesinde durduğu yer mühim olmalıydı. Şahsen tek ölçüm Gazze halkıdır ama anlaşılıyor ki; her ülke, her örgüt, her kişinin öncelikleri farklılık arz ediyor ve fırsatları kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirme eğilimindeler. Bir buçuk yıldır yürütülen Gazze mücadelesine yoğunlaşan İran ve paydaşlarının, İsrail ve Amerika tarafından zayıflatılmasını fırsat bilip yapılan (kendi açılarından kar güdebilirler) bu hamle neye yarayacak ve kimin elini rahatlatacak hatta kuvvetlendirecek sarih bir zihinle değerlendirmek gerekir.

Bazı sorular sormamız icap etmektedir. Bir an olsun düşünün; sizin sevginizi, nefretinizi, tarafınızı kimler ve neler şekillendiriyor? Suriye’deki kaos kimin işine yaradı, yaramakta, yarayacak? Bu hamlenin zamanlaması neye göre şekillendi acaba, kendi dinamiklerine göre mi yoksa İsrail’in (sizin de düşmanlarınız olan) düşmanlarını zayıflatmasının ardından mı geldi? Ne hikmetse muhaliflerin hamlesiyle eşzamanlı Suriye ordusu içinde de darbe girişimi oluyor, size normal mi geliyor?

Bütün bu olumsuz süreçlerin ardına birde ABD başkanlığına, İsrail sevdasını her fırsatta belirten bunak bir delinin gelmesi, çok daha sıkıntılara gebe olduğumuzu göstermektedir. Gazze’nin zaten baştan beri içinde olduğu yalnızlık, bu son gelişmelerle yalın bir yalnızlığa dönüşmektedir. 2025 pek hayır gözükmemekte ama, hayrolur inşallah diyelim…

03.12.2024

Yusuf Şanlı

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir