Mutlak kötü veya mutlak iyi yoktur… AKP nasıl eskiden iyi olarak addedilip şimdilerde kötü kefesine düştüyse, CHP de eskiden kötü şimdilerde ise iyi olabilme ihtimali yüksektir. İyi olarak tanımlanmasa dahi, sürekli vurgulandığı gibi eski kemalist rejimin teşkil ettiği tehlike söz konusu değildir. Geçmişe takılı kalmak ahmakların işidir, nasıl kan davalarını gütmek doğru değilse eskiden bizden olanların peşinden körü körüne sürüklenmekte doğru değildir.
Artık solcu sağcı, Kürtçü Türkçü, seküler muhafazakâr diye bir kutuplaşma yok… Gelinen noktada iki kutup var; huzur ve huzursuzluk veya adalet ve adaletsizlik, keyfilik ve keyfiyet, yandaşlık ve ehliyet, güven ve güvensizlik karşıtlığından başkası yalan… Gelecek ne gösterir bilinmez ama şimdilerde bunlardan öte başkalarından (kemalist ideolojinin tehditlerinden) bahsetmek abestir. Bu noktada Saadet öncülüğünde İslami hassasiyetleri olan kişilerin CHP ile de HPD ile de bu millet nezdinde karşı cephe olarak bilinen başkalarıyla da birlikte hareket edip huzurumuzun peşinden koşturması kadar doğal bir refleks yoktur. Özellikle temiz nesillerimize daha yaşanabilir güvenli ve adil bir dünya bırakabilmek için bunu yapmak zorundayız. Sonra ideolojik çatışmalarımıza kaldığımız yerden ilkeli ve namuslu bir şekilde devam ederiz. Hali hazırda yürütüldüğü gibi ilkesiz, namussuz, değersiz bir yaşamdan çok daha efdaldir.
Mevcut iktidara karşıtlığımız aşikârdır ama diğer politik partilere bir aidiyetimiz yoktur. Bu açıklama ve vurgu ihtiyacı da, hâkim olan güç odaklarının kirli itham ve karalamalarına maruz kalan muhalefet odaklarını, hakkaniyet adına savunma ihtiyacından neşet etmektedir. Kişi, kurum ve aidiyetler özelinde değil, doğrular üzerinden süreçleri değerlendirme taraftarıyız. Doğruların ölçüsü bellidir, kişilere göre değil ilkelere göre belirlenir ve değişkenlik arz edebilir.
Tek taraflı olarak ilan edilen baskın seçimden bugüne kadar (her hususta olduğu gibi) adaletsiz bir şekilde yürütülen seçim süreci dahilinde bir çok vandallık, faşistlik, haksızlık, densizlik yapıldı iktidarın belediyelerindeki resmi köpekleri ve Erdoğan’ın can simidi olan yancı partinin gayri resmi köpekleri tarafından. En basitinden İYİ parti ve Saadet partisinin afişlerine dahi tahammül gösteremeyen aciz bir cephe karşımızda durmakta. Bu hırçınlıkları, korumaya çalıştıkları şeyin ellerinde durmayacağını anlamalarından kaynaklıdır. Afişlerin sistematik ve bilinçli olarak indirilmesi yanında stantlara karşı yapılan çirkin saldırıları esefle karşılıyoruz. Diğer partilerden ziyade HDP’ye stant açmaya dahi müsaade edilmiyor. Seçim propagandası yapma imkân ve fırsatlarındaki adaletsizliklere ve iktidarın milletin malı olan devletin imkânlarını pervasızca kendi kampanyası için kullanıyor olduğuna girersek sayfalar yetmeyeceğinden, ayrıntılara girmiyoruz.
Saadet partisinin sadece siyasi değil, toplumsal düzlemde dinamik çıkışını çekemeyen necis zihinler, iddiaları ve alternatif söylemleri çürütmek yerine ortamı çürütmektedirler. CHP ile ittifak kurmasını hadsiz ve yersiz olarak, eleştiri adabına da aykırı davranarak eleştirme ve yıpratma eğilimindeler. CHP savunusu yapmak gibi bir gayretimiz yok, âcizane gayretimiz her daim doğrunun arayışında olmaktır. “CHP gelirse şöyle olur, böyle vahim tablolar doğar, Müslümanlara zulmederler” falan feşmekân söylemleriyle mevcut iktidara milleti mahkûm etme gayretleriyle geliştirilen algı ve düşüncelerin gerçeklikle bir alakasının olmadığını vurgulamak isteriz.
Tek gerçek var: 16 yıllık iktidarlarının özellikle son yarısında güç sarhoşluğuyla sistematik olarak işlettikleri zulüm ve bayağılık düzeninin, bu milletin üzerinden kaldırılıp kaldırılmayacağıdır, mevzu olan tek şey bu… Durup bir dakika düşünmek icap eder, güzellikler namına her ne varsa birlikte cümle içinde dahi adı geçmeyen bu kerih statükoya niye mahkûm ve mecbur olalım? Basitlik ve bayağılıklarla bezenmiş bu yapıyı daha ne kadar sırtımızda taşıyıp geleceğimizi kirleteceğiz? İktidar hırsıyla her an ahlak ve adaleti zedelemesine, yerle yeksan etmesine daha ne kadar izin vereceğiz? Oluşturduğu korku imparatorluğuyla daha ne kadar huzurumuzu kaçırmasına müsaade edeceğiz? Hukuku katledip keyfi uygulamalarla toplumda güvensizlik oluşturmasına daha ne kadar sessiz kalacağız? Toplumun karakterini bozup nesilleri çıkarcı, tutarsız, popülist, hamasetle bezenmiş bireyler haline getirip nesillerimizi kirletmesine daha ne kadar bigâne kalacağız?
Toplumun her kesimi dâhil, CHP’ye; tersten uygulamalı olarak zulüm nedir, adaletsizlik nedir, baskı nasıl kurulur, haksızlık nasıl uygulanır, keyfi karar ve uygulama nasıl yapılır öğretti bu necis iktidar… Adeta bu kötü hasletlerin kitabını yazdı, bu örneklerin müesses timsali olarak karşımızda öylece durmakta ama ahali hala yaptığı köprü, yol, hastane, tokilere göre değerlendirmekte ısrarlı. Sizce burada bir gariplik yok mu? Takipçileri nezdinde oluşturulan yalan yanlış algılarla düşmanlar, korkular, hayaletler, karşıtlıklar icad edip kendisine mahkûm bırakmakta milleti. Bu necis mahlukların sonrasında kurulacak, kurulmaya çalışılacak yeni yapılanmada; Müslümanlar, bu toprakları sevenler, nesillerini düşünenler, CHP’si, HDP’si, Saadet ve gibi partiler bir konsensüs oluşturup hep beraber ahali nasıl huzura kavuşur onun yolunu aranacaklardır. Sonraki 10 yıllarda tekrar iktidar ve statüko savaşımları içine girilebilir, o vakit bakarız. Şu aşamada tek sorun ve kurtulunması/yıkılması/giderilmesi gereken olgu Tayyibist statükodur… Geçmişte nasıl Kemalist statükoyla mücadele edildiyse Tayyibizimle de aynı şekilde mücadele edilmesi gerekmektedir. Bu zulüm düzeniyle en başta da, bu dünyadaki misyonları gereği Müslümanlar cehdetmelidir ama ne yazık ki tam tersi besleyici unsuru durumundalar… Zalimin sendeni bendeni ondanı olmaz, ismi ve nevi değişebilir, türlü kostümler giyer, her türlü dini ve kültürel değerleri usta bir siyasetçi ve tüccar gibi kullanır. Zalimi bu özellikleriyle tanıyamazsınız, ancak vasıflarıyla ve icraatlarının sonuçlarıyla tanınır, tanımlanır.
Muhalefette iktidarda son 3-4 seçimi hayat memat meselesi olarak addedip “bu seferki seçim çok önemli” mesajları vermekte. İktidar, geçen seferki anayasa değişikliğiyle tek adam rejimini uygulamaya sokmuş ve bu seçimlerle de resmileştirip kurumsallaştıracaktır. Bu seçimin önemi burada saklıdır ve tekrar çoğunluğu elde ederse bir 5 hatta 10 yıl daha necaset tüm ülkeyi sarıp sarmalayacaktır. Daha önceden olduğu gibi somut kazanımlarınız zahiren artabilir ama o saatten sonra takipçileri dahil doğrudan veya dolaylı olarak kirlenmeyen, zedelenmeyen, yıpranmayan hiçbir kimse ve şey kalmayacak ne yazık ki… Hesapları tutmayıp devirleri biter ise millet bir nebze nefes alıp huzur bulup güven içinde yarınını inşa etmeye başlayacaktır. Tabi ki bu dönem sıkıntılı geçecektir, bunların miras bıraktığı pislikler öyle kolay kolay temizleneceğe benzemiyor ama el birliğiyle en kısa sürede refaha ve felaha ulaşacağımız kanısındayız. Rabbim sonumuzu hayra çıkarsın…
Bu süreç içerisinde Gülenle mücadeleye gelecek olursak; şimdikinden çok daha hakkaniyetli ve yerinde olacağı kanaatindeyiz. En azından şerikleri olan bu iktidardan çok daha iyi mücadele edileceği aşikâr. Sırf “sorunun müsebbibinin sorunu çözemeyeceği” kaidesini baz alsak dahi, her şeyin bunlardan sonra daha iyi yürütülebileceği çıkarımında bulunabiliriz sanırız. AKP’yi en ufak şekilde eleştiren kişi veya kurumlar, AKP’nin karşısında duran her unsur tamamen mantıksız bir şekilde fetö ile ilişkilendirilip aynı kefeye konabiliyor rahatlıkla. Tam tersine hali hazırda AKP’nin karşı cephesinde duranlar Gülen hareketinden daha çok zarar görmüş ve yetki/sorumluluğu üstlendiğinde çok daha yerinde ve sağlam mücadele edecektir. En azından elindeki yetkilerle yıllarca besleyip büyütmüş, yaptığı idari zaaflarla darbenin 1 numaralı müsebbibi ve sorumlusundan çok daha iyi mücadele edeceği aşikârdır. Hali hazırdaki iktidar bu yapıyla değil mücadele etmesi, yetkili olarak başımıza sardığı işlerden dolayı hesap vermesi gerekmektedir.
İddia edildiği ve oluşturulduğu gibi ne Türkiye ne de Dünya mazlumları RTE’ye muhtaç değil, o olmadan öncede başımızın çaresine bakıyorduk o olmayacağı zamanda gayet iyi bakarız… Dış güçler ve Dünya dengeleri o olmadan öncede vardı o veya bir başkası yokken de var olmaya devam edecek… Ekonomik denge ve sıkıntılar da aynı şekilde… Vurgulananın tam tersine bu süreçleri 16 yıl boyunca doğru işletip fayda sağlayacağı yerde yerle yeksan etti, üstüne üstlük bunları yaparken herkesi kırdı döktü, her kavramın içini kirletti, ahlaki bir değer bırakmadı, adaleti zedeledi, hukuku katletti, zulmü/hırsızlığı/yolsuzluğu/çıkarcılığı/tutarsızlığı meşrulaştırdı…
Son söz olarak; aslında her türlü herkesin kaybedeceğini vurgulamak isteriz… Sorun; seçime endeksli kurulan bu sistemde, kazan kazan stratejisinin işletildiği bu yöntemle her daim kasa/sistem kazanıyor. Toplumsallığın ve karar alma mekanizmasının doğal bir seyri gibi addedilen bu seçim formunun daha işlevsel, amaca hizmet eden, halkların üzerine kara bulut gibi oturan statükoları beslemeyen, iktidarları muhafazaya endeksli olmayan, at eğiticilerine ve çıkarcılara mahal vermeyen bir yol mutlaka vardır. Bilinen, alışılmış ve ezberlenen, mahkûm olunan, standartta bağlanan, alternatifi düşünülmeyen yollardan çıkış yolları bulunmalıdır. Allah’ın bahşettiği akıl, basiret, izanla insan ve toplum fıtratına uygun yöntemler bulunacağı kanısındayız.
Dünya çapında uygulanan “demokratik seçim” diye tanımlanan bu kısır yolla ahali sadece kendisini kandırıyor ve tatmin ediyor. Mevcut çarpık sistemi devam ettirecek, sistemin kurallarının dışına çıkmayacak, sistemin izin verdiği kişileri önümüze koyup seçtiriyorlar. Özgür irade ve seçim diye bir şey söz konusu değilken, yalanlarla bezenmiş kocaman bir tiyatroda yaşıyoruz… 4 yılda bir yenilenen yönetim seçimleri, doğru ve faydayı sağlamak için değil birilerinin iktidarı koruması veya diğerlerinin iktidarı ele geçirmesine endeksli, işin daha da vahimi bu yanlış hedefi, yöntemlerinde en yanlışıyla “pragmatizmle” hayata geçirip uyguluyorlar. Seçim stratejisi ve vaatler doğruya, olması gerekene, ihtiyaçlarımıza göre değil seçimi kazanmayı sağlayacak anlık rüzgâra göre şekillenmekte. Aynen, öğrenmeye değil de sınavı geçmeye odaklanmış öğrenci gibi veya para kazanmada her yolu mubah gören tüccarın çıkarcı hamleleri gibi, anlık kazanç ve kazanımı hedefleyen sığ insanlar gibi 4 yıllık hedeflere göre şekil alan bir toplumdan hayır gelmez. Asıl sorun, kendimizi 50+1’e mahkûm etmemizde veya daha öncesindeki gibi %30 dahi olsa niceliksel çoğunluğun tahakkümüne, doğru veya yanlışın ölçüsü 50+1 de değildir. Bu niceliği yakalayan birini meşru, makul, doğru olarak tanımlayıp kabul mü edeceğiz/etmeliyiz… Artık bu kısır döngüden çıkıp, oturup, akli selimi devreye sokup daha hakkaniyetli, insanların/toplumun/doğanın/geleceğimizin hayrına odaklı hedef ve söylem belirleyecek bir sistem oluşturmalıyız. 4-5 yılda bir birilerinin seçimi kazanmasına endeksli doğruyu yanlışı tanımlamaya, hedef ve ideallerimizi belirlemeye, karşıtlıklarımızı bu minvalde oluşturmaya devam ettiğimiz sürece ömrümüzde kısa olacaktır…
Rahatsızlık verdiğimiz için özür dilemeyeceğiz… Saygılar Sevgiler…
13.06.2018